FİHİBİSMİLLAHİ
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
KİBİR VE ŞEYTAN
Lain şeytan, İnsanın ezeli düşmanıdır. O lain insanın ilmini ve yaratılıştaki üstünlüğünü kıskanır.
Lainin ilmi sadece hile ve aldatma üzerinedir.
Çünkü lain ve soyu, yaradılışa şahit tutulmamıştır, bu sebeple Kainat ve içindekilerinin, sayısız ilimle yaradılışının bilgisini Allahu Teala, iblis ve soyuna vermemiştir. Haliyle iblis ve soyu insana nasip edilen ulvi ilimlerden ebeden mahrumdur.
“Ben onları (iblis ve soyunu) ne göklerin ve yerin yaratılışına, ne de bizzat kendilerinin yaratılışına şahit tuttum. Ben yoldan çıkaranları yardımcı edinecek değilim.” Kehf suresi -51-
Yukarıdaki ayetinde şahitliğinde, Allahu Teala biz İnsanlara, iblis ve soyunun ulvi ilimlerden mahrum bırakıldığını alenen bildiriyor.
Buna rağmen son zamanlarda iblise tapanların İslam alemine yutturduğu bir söz var.
ki; “şeytanda alimdir.”
Bu sözden maksat şudur İslam alemini, alimlerin ilminden şüpheye düşürmek ve alimlerle taliplerin arasına soğukluk sokmaktır ki bu da iblisin oynadığı bir oyundur.
Şeytana alim demek, O laine Allahu Tealanın vermediği bir makamı vermeye çalışmaktır. Aynı zamanda Allahu tealanın yüce Alim sıfatını laine yakıştırmaktır. Bu yanlıştır. Buradan ahir zaman Müslümanlarını uyarmayı bir borç bilirim. İblise tapanların aramıza soktuğu sözlerle birbirimize ve Alimlerimize şüphe ile bakmak, o laine yardım etmektir.
Oysa biz Adem soyuyuz!
Ve şerefli bir şekilde yaratılmış varlıklarız! Bize verilen bu şeref Allahu Tealanın bizi üstün yaratması ile ve ilimle donatması iledir.
Bu şerefi Allahu Teala biz İnsan oğullarına ilk yaratılışta secde gününde bahşetmiştir, bu konuyu daha önceki yazılarımızda anlatmıştık, dünyaya gelen her İnsan ilimle gelir ancak buluğ çağından sonra tutacağı yol ona ya bu ilimleri hatırlama yolunu yada iblisin yolunu tercih ettirir.
“Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Ademoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (onlarda), evet (buna) şahit olduk dediler.” A’raf suresi -174-
Ahir zamanda genel olarak iblis, İnsanı daha buluğ çağına gelmeden deccalin cennetine atar. İblis bu yola soktuğu insanlarla bir daha uğraşmaz. Çünkü onları aldatıp azdırmıştır. O lainin asıl hedefi iman edenlerdir.
İblis İman edenleri birbirine düşürmekte ustadır.
Az bir ilmi insana çok gösterir ve o zavallı insan o azıcık ilmiyle Alimlerin yoluna diken dökmeye başlar. O zavallı İnsan’ın ilmi kendisine kibir kapılarını açar. Kendini en sağlam Müslüman sanır, ama Ebu Cehil’in yaptığını yapmaktadır farkında değildir. Azıcık ilmi o zavallıya, iblis tarafından dağlar gibi gösterilmiştir.
Gerçek manada Alim ise kendi ilmini İnsanların ilmiyle değil Allahu Tealanın ilmiyle kıyaslar ve bakar ki İnsanın ilmi Allahu tealanın ilminin yanında bir toz zerresi bile değildir. Bu sebeple Alimler tevazu ehli olurlar. Cahiller ise şüpheci olurlar. Zira iblis o cahile her şeyden şüphelenmeyi telkin eder. Ve çoğunlukla başarılı olur. İşte o zaman talibin ayağı çoktan kaymış olur. Esfeli safilinden aşağı doğru inmeye başlar. Lain ise o cahilin bu inişini yükseliş gibi gösterir. Lain, İnsanı ayetlerle kandıramaz ama uydurulmuş hadislerle kandırır. Çünkü iblis, bu uydurma hadisleri zamanında İslam düşmanlarının aklına bizzat kendisi sokup uydurmuştur.
İşte gerçek Alimlerin düşmanları, az bir ilmiyle kendini doğru yolda sanan zavallılardır. Çünkü iblis ve tayfası ve cinler gerçek Alimlere yaklaşamaz ancak iblislerin azdırıp vesvese verdiği zavallı İnsanları, Alimlerin üzerlerine yollarlar. Yani cahilleri, lainler maşa olarak kullanırlar. İşte bu sebeple Peygamber Efendimizden bu zamana kadar gelen gerçek Alimlerin, iblis tarafından bir eziyete yada hakarete uğratıldığı görülmemiştir. Ancak iblisin azdırdıkları Müslüman kılıklı cahillerin elinden, dilinden ve sui zannından gerçek İslam alimleri çok eziyet çekmiştir.
Bunlardan bir örnek vereyim;
Ahmed El-Rıfai (k.s) Hazretleri seferden dönüp şehre yaklaştığında atından iner kemerini bağlar, beraberinde daima bulundurduğu bir ipi çıkarıp odun toplar, yük yapıp başına koyup getirirdi. O’nun durumunu gören dervişlerde aynı şeyi yaparlardı. Şehre vardığında odunları dul kadınlara, fakirlere, kötürümlere, hasta, kör ve ihtiyarlara verirdi.
Hazret, hiçbir zaman kötülüğe kötülükle karşılık vermezdi. Bir defasında bir cemaat ile karşılaştı. Kendisine söğüp saydılar.
“Ey kör, ey deccal, ey haramları helal eden herif! Ey Kur’an’ı değiştiren ey mulhid ey köpek” diye hakaret yağmuruna tuttular. Bu durum karşısında Ahmed El-Rıfai (k.s) Hazretleri başını açıp toprakları öptü.
Onlara; “Efendilerim! Kölenizi affediniz.” Deyip kendisine hakaret edenlerin el ve ayaklarını öptü.
“Ne olursunuz benden razı olunuz. Sizin hilminiz beni kapsayacak kadar geniştir.”
Deyip onları aciz bıraktığı zaman, kendisine hakaret edenler dediler ki:
“Senin gibi sabırlı bir alim görmedik. Bizim bütün bu eziyetlerimize tahammül ettin.”
Ahmed El-Rıfai (k.s) Hazretleri;
“Bütün bunlar sizin himmetinizle oldu.”
Dedikten sonra arkadaşlarına dönüp:
“Ancak hayırlı bir iş oldu. Onların kursaklarında gizlenmiş bulunan konuşmalarından onları kurtardık. Zira biz herkesten daha layıktık ki, bu küfürleri bize savurdular. Büyük ihtimal ki bunu başkasına söyleseydiler tahammül etmez, aralarında arbede başlardı!”
HİLİM sıfatının mazharı bulunan Ahmed El-Rıfai (k.s) Hazretlerine Şeyh İbrahim El-Besti bir mektup yazarak hücum etti.
Mektubu getiren elçiye;
“Aç ta mektubu bana oku.” Dedi.
Mektupta şunlar yazılı idi
“Ey kör, ey deccal, ey bidatçı, ey erkek ile kadınları bir arada toplatan!” Hatta “ey köpek oğlu köpek” bile yazılı idi! Öfkeyi gerektiren daha neler neler yazılı idi. Elçi mektup okumayı bitirince, birde Ahmed El-Rıfai (k.s) Hazretleri alıp okudu. “Dedikleri doğrudur, Allah (c.c) benden taraf olan hayr-ı ihsan buyursun.”
Dedikten sonra şu şiiri okudu:
“Ben Allah katında şüpheli olmadıktan sonra, zamandan gelen hiçbir şüpheye önem vermem.”
Sonra elçiye; ona cevap olarak şunları yaz dedi;
“Hiç olan Ahmedcik’ten efendisi şeyh İbrahim El-Besti’ye; senin söylediğin sözüne gelince; Allah (c.c), beni dilediği gibi yaratıp istediğinde durdurmuştur. Benim maksadım sadaka olarak bana dua etmendir. Bana hakkını helal et ve beni himmetinden mahrum etme.”
Mektup Şeyh İbrahim’in eline vardığı zaman mahcubiyetinden başını alıp gitti.
Bir sohbetinde “Ahmedcik’te bir ayıp gören varsa kalkıp söylesin.” Dedi.
Müridlerinden biri ayağa kalkıp;
“Ey efendim! sende büyük bir ayıp vardır. Bu ayıbında bizim gibileri kendine talebe edinmendir.”
Bunun üzerine talebeleri hıçkırarak ağladılar, onlarla birlikte Ahmed El-Rıfai (k.s) Hazretleride ağlayıp;
“Ben hizmetkarınızım. Ben sizden eksiğim.” Deyip nezaket ve tevazu gösterdi. Ahmed El-Rıfai (k.s) Hazretlerinin en büyük kerameti Allah Resulünün (sav) sünnetinden ayrılmamasıdır.
İşte ahir zamanın güzel İnsanları, Alimin hali budur!
Hocam Seyyid Ahmed Turan (k.s) Hazretleri derdi ki;
“Neler geldi neler geçti felekten, görülmedi deve geçti elekten!” Yani nice Alimler, büyük zatlar geldi ve geçtiler, ancak gözlerini ve kalplerini kibir bürümüş cahiller onları görüp istifade edemediler.
Size derim ki; bu zamanda gerçek manada Alimlere çok ihtiyacımız var. Onların yollarına diken değil, o yollarda dikenleri ayıklayanlardan olalım.
Allahu Teala o alimlere bizleri de ulaştırıp istifade ettirsin.
Allah’a emanet olun..
Dua edin..
Cafer İskenderoğlu..